www.KATREFM.com

Biz KiMiZ ! ! !

Biz KiMiZ ! ! !
Katre

BiZ KiMiZ ! ! !

1 Aralık 2009 Salı

Aklın Hududu !

Mevlana Celaleddin-i Rumi, ailece Konya'ya yerleştikten sonra tahsîlini tamamlamak için Halep ve Şam'a gider. O sırada takriben otuz yaşlarındadır.

Birgün Şam'ın kalabalık çarşısından geçerken değişik kılıklı bir kişi:
"-Ver elini öpeyim, ey alemlerin sarrafı! .." der.
Celaleddin-i Rûmî'nin ellerine yapışır ve hararetle öper. Sonra birdenbire Kalabalığın içinde kayboluverir. Celaleddin-i Rûmi şaşırır. «Bu ne iştir?» Diye hayretler içinde kalır. Esrarengiz ve Garib hüviyetli kişi, kendisi için adeta bir muamma olur.
Celaleddin-i Rûmi, seneler sonra birgün Konya'daki medresesinde dersden çıkıp talebeleriyle sohbet etmekteyken, daha evvel Şam'da elini öperek kendisini hayrette bırakan kimse ile tekrar karşılaşır. Bu şahıs Tebrizli Şems'dir. O da Celaleddin-i Rûmî'nin sohbetine dahil olur. Garib bir heyecanla şu acaib suali sorar:
"-Bayezid mi, yoksa Hazret-i Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-mi daha büyüktür?"

Mevlânâ Hazretleri dehşete kapılır ve:
"-Bu nasıl sual?!. Hiç Alemlere rahmet olarak gönderilmiş bulunan yüce bir peygamberle, O'nun bir velisi mukayese edilir mi?!." diye hiddetle bağırır.

Tebrizli Şems, hiç sükunetini bozmadan sualini şu şekilde açıklar:
"-Öyleyse, neden Bayezid, Rabbinden cehenneme konulmasını ve vücudunun orada, başka hiçbir mücrime yer kalmayacak büyütülmesini Taleb ettiği derecede, Lakin küçük bir ilahi Tecelli karşısında da:« Şanım ne yücedir! Kendimi tesbih ederim! .. »Dediği halde; Hazret-i Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-sayısız tecellilere rağmen büyük bir mahviyet içerisinde bulunuyor nail olduğu nimetlerle yetinmeyerek Rabbinden hala istiyor, istiyor, boyuna istiyordu? .. "
 
Bu îzâhât, Hazret-i Mevlânâ'yı sırf aklın aydınlattığı zahir ilmin hudûduna getirip dayar. Bu noktada kalarak suale cevap vermek mümkün değildir. Şems, hal silahıyla O'nu bu noktadan ileriye iter. İlerisi uçsuz bucaksız bir "Ledün Alemi" dir. Böylece Şems, muhatabını, O'nda mevcut olduğu halde habersiz bulunduğu manevi bir iklîmin ufkuna doğru şimşek sür'atiyle bir keşif seyahatine çıkarmış olur.- "Boyezid'in« Şanım ne yücedir; kendimi tesbih ederim! Ben sultanların sultanıyım! .. " sözü bir işba, (doymuşluk) Halının ifadesidir. Yani, O'nun manevi susuzluğu, küçük bir Tecelli ile giderilmiş oldu. Ruhu artık talebsiz bir hale geldi. Sekre sürüklendi. Okyanusun hacmi sonsuzdu, lakin O'nun istiabı bu kadardı.der.
Bu ani gelişmenin te'siri ile Hazret-i Mevlânâ, daha evvel ezberlemiş bulunduğu Zahiri ilmin mütalaalarından birini serdediyormuşcasına kolaylıkla şu cevabı verir:

Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise, «Elem neşrah-Leke sadrak!» Sırrına mazhar olmuştu. Tecelliler, kendisini her taraftan kuşattı. Kainat kadar geniş olan sadri, bir türlü kanmıyordu. Susadıkça susuyor, içtikçe de susuzluğu artıyordu. Her an bir Halden Diğer bir hale yükseliyor Onu Yükselişte de bir önceki haline tevbe ediyordu. Nitekim:

"Ben günde yetmiş defa-bir rivayette-yüz defa-tevbe ederim! .." buyurmuşlardır.
Zira O, yüce Mevlâ'sına onu bir daha yakınlık istiyordu. Çünkü iştiyakı sonsuz, kul ile Rabb arasındaki mesafe ise sonsuz kere sonsuzdu. Bu sebeple birçok kereler:


«Ya Rabbi, Sen'i gereği gibi ve layık olduğun veçhile tanıyamadım .. Sana hakkıyla Kulluk Yapamadim .. »diye iltica ve tazarrûda bulunuyordu."

Şems'in vazifesi, muhatabının idrâkini, kalbi derinliğini, Zahiri ilimle ulaşılamayacak olan işte bu mertebeye yükseltmekti. Bunun için Aldığı cevapla ulvî gayeye ulaşmış insanların büyük coşkunluğunu hissederek bir Neş'e çığlığı atar. Kendinden geçer. Böylece bu iki Maneviyat yıldızının arasında hayat boyu devam edecek olan Nurani bir şerare vücuda gelmiş olur.
Osman Nuri Topbaş hocaefendiden alıntıdır, devamı için tıklayınız. http://www.osmannuritopbas.com/altinoluk-dergisi/hz.-mevlana-sems-ve-seb-i-arus.html

1 yorum:

Berra dedi ki...

Gozel resmlerdir cox duygulandim :-( siirde cox guzeldir.